28 Şubat 2010 Pazar

Bir haftadır bir şarkı arıyordum:

Forty Foot Echo / Drift
Az önce buldum. Bir kişi paylaşıma koyarak nelere sebep olduğunu belki bilmiyor. Ama ben bir şeye taktığımda çılgına dönerim. Bulana kadar ya da istediğime ulaşana kadar rahat yoktur bana. O arkadaşa çok teşekkür ediyorum. Şimdi şarkıyı dinliyorum... İşte gerçek mutluluk bu.
Minik şeylerden mutlu olabiliyorsa insan yaşıyor demektir.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Birkaç dakika önce hikayemle ilgili bir şey hazırladık arkadaşlarla.
O kadar zevk aldım ki. O kadar eğlendik ki. Sanırım ortaya çıkan şeyden çok o anda paylaştıklarımızda saklıydı işin büyüsü.
Sadece msnden iki gündür geçmiş olsun dileklerini iletip beni güldüren kahkahalarımın nedeni olan kişilere gerçekten değer verdiğimi anladım.
İyi ki varsınız kızlar. (:
Ne zamandır uğramıyorum buraya?
Geçerli bir nedenim var ama...

Her zaman sakar biri olmuşumdur. Hatta bol bol mini kazalar da geçirmişliğim var. Ufak zedelenmelerle atlatmışımdır genelde. Fakat perşembe günü mini(!) bir kaza daha geçirdim.Merdivenden düştüm. Başta pek umursamadım doğrusu...Fakat akşama doğru koluma kan oturduğunu gördüm. Dizlerim zaten feci derecede kötü durumdaydı. En fazla zararı sol tarafım almıştı.Düşerken tüm ağırlığımı sol tarafıma verdiğim için büyük morluklar oluşmuş ve kan oturmuştu. Akşam beyin sarsıntısı olabilir diye uyutulmadım. Uyumama izin verildiğine hep sol tarafa dönerek uyuduğumu anladım. Dolayısıyla gece boyu rahatsız bir halde uyumayı diledim. Ertesi gün ise daha zordu. Gerilen ve yıpranan tüm kaslarım kendini belli etmeye başlamıştı. Sağ omzumda ki kaslar feci derecede canımı yakıyordu.
Şimdi çok daha iyiyim. Fakat feci derecede kendimi bitik hissediyorum. Arada o halimi hatırladıkça gülmüyor değilim. Sonuçta herkes inerken merdivenden düşebilir. Ama başka kim çıkarken düşebilir ki? .kop
Sonuç olarak kaslarıma daha iyi söz geçirdiğim sürece burada yazmaya devam edeceğim....

24 Şubat 2010 Çarşamba

Işığa aldandım içindeki şeytandan habersizken.

23 Şubat 2010 Salı

Sana seviyorum ne ya?!

Garip bir şeyler var...
Sanki içimdeki küçük kız çocuğu hayata döndü.Bana fısıldıyor..."İşte!"diyor.Gülümsemem yüzüme yayılıyor. Sanki saatler önce delicesine hıçkırarak ağlamamışım gibi. Aylardır ilk kez gözyaşı döktüm bugün. Aslında cuma günü o kadar yakındım ki ağlamaya...
Olağanüstü bir güç gösterisiyle alıkoydum kendimi ağlamaktan.İçime akıttım gözyaşlarımı. "Hayır bu sefer değil."diyerek.
Nedense ne zaman kendimi kaybetsem o yanımda oluyor. Biraz şapşal ve gerzek. Ama ihtiyacım olduğu zaman nasıl biliyor emin değilim ama gelip sarılıyor. Tamam bu tuhaf. Hem de biraz sapıkça. Nedensiz yere gelip sarılıyor. Etrafta bir dedikodudur gidiyor. İki binada da sevgili olduğumuz konuşuluyor. Hayırlarım kabul görmüyor yeni hikayeler uyduruluyor. Bugün yaptıkları da az değildi. Hayır insan ediyorsa da adam gibi çıkma teklif eder. Hoş tekliflerden hoşlanmam samimi bulmam. Sana seviyorum ne allah aşkına?
Şaka mı yapıyorsun bakışımı attım ilk başta. Ardından "hocam arkanızı döner misiniz"dedim. Ki beni gayet iyi tanıdığından "bana seven" arkadaş devam ettirdi cümlemi. "El hareketi çekecek hocam dönmeyin."
Şimdi soruyorum bir insan bu kadar yılışık ve şapşal olabilir mi? Hadi oluyorsun yanında dolaşan o aptal arkadaşına de gelip benden hesap sormasın yolarım. Ciddi ciddi benzetirim onu.
O gittikten sonra asıl olaya döndüm bir anda. Biri oldukça soğuk davranıyordu o varken. pofff.
Hayatımı b*ka çevirdiniz lan.
Duygusuz bir oduna bu kadar baskı yapılmaz arkadaşım.
İşiniz gücünüz yok mu?
Ne bu samimiyet?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Hadi hayatın gerçeklerinden bahsedelim.
Her yerde karşınıza çıkabilecek bir tip: ego tatmini yapanlar.
Bu yıl hemen hemen her yönden daha olgunlaştım.Olgunlaşmak zorundaydım belki de. Ayakta kalmak sanıldığından daha da zor.Karşımıza çıkan insanları biz seçmiyoruz. Onların karakterine biz karar vermiyoruz.
Ne yazık ki bu yıl karşıma çıkan kişilerden çok çektim. En berbat olanı da sanırım benden büyük bir erkekti. Kendisine işi gereği saygı duyardım eskiden. Kesinlikle sevmezdim. Etrafta olmasından rahatsız olurdum ama her şeyden önce saygı gelir bende. Ama o...Saygıyı hak edecek biri değil.
Sadece ego tatmini için elinin altındaki insanlarla oynayan onları kullanmaya çalışan insanlar var etrafta. Bu konuda yazmalımıyım bilmiyorum. Aslında yazmam gerektiğini söylüyor bir tarafım.
Toplumda taciz denilen olaya maruz o kadar kişi var ki. Ve birçoğu bunu dile getiremiyor. Bir yerden başlamalı insan. Eğer susarsak devam ederler. Sessizce bu iğrençliği yaşarız.
Eğer çıkışırsak egolarını okşarız. daha da azimle devam ederler.
Şimdi soruyorum ne yapacağız?
Nasıl davranmalıyız?
Hayatımız boyunca bizi koruyacak birilerini bulacağız?Hep saklanacak mıyız? Ya da buna boyun eğecek bu aptal anlayışın kurbanı olacağız?
Hayır.
Öncelikle tepkinizi koyun. Egosunu okşamadan yapın bunu. Ama sizi kullanmasına izin vermeyin.
Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Kendinizi ona kullandırmak zorunda değilsiniz.
Her zaman aileniz yanınızda olacak. Sizi anlayan kişiler hep var olacak. Başka birinin, bir pisliğin davranışları için sizi asla yargılamayacaklar. Sadece kendinizi koruyun.
Çünkü hayattaki en değerli şey benliğimizdir.
Ona sahip çıkın.
Adi bir pisliğin oyuncağı haline getirmeyin.
Evet kısmende olsa kötü bir anım var. Biri bana bulaşmaya çalıştı. Hala da çalışıyor. Hatta bazen ondan delicesine korkuyorum. Ama genelde ne hissediyorum bilmek ister misiniz?
Nefret.
Delicesine nefret ediyorum o adamdan.
Elimden gelse bir kaşık suda boğabilirim. Ama biliyorum ki o zaman o adamdan bir farkım kalmaz. Ne mi yapıyorum? Umursamıyorum. Benim sınırlarımı biliyor. Yaklaşamıyor. Yaklaşmaya çalıştığında ne olacağını biliyor. Ailemin haberi var. Bu da beni rahatlatan bir başka neden.
Bunu çekmek zorunda olmadığımı biliyorum.
Bu benim.
I HATE THIS PART!

Herkesin içinde o korku var sanırım...
Ben yeni fark ettim...
Sevemiyorum...
Güvenemiyorum...
Biliyorum ki sonsuza kadar olayı kocaman bir yalan. İnsanlar gelir ve gider. Bu hep böyle olmuştur. İnanın bunun birçok canlı örneğini yaşadım. Tıpkı sizin gibi. Şimdi hayatımda kimse yok mu? Elbette var. Ama oldukça bağlanmamaya çalışıyorum. Oldukça kendimi tek başıma tutuyorum. Her ne olursa olsun bir şekilde yola tek başıma devam edebileceğimden emin oluyorum. Sadece ufak değişiklikler oluyor ve bunların üstesinden gelebiliyorum. Bu o kadar abartılacak bir şey değil şu an. Ama ileride hayatımı biriyle paylaştırmak istediğimde bunu nasıl yapacağımdan emin değilim. Bunu yapmak ister miyim onu dahi bilmiyorum. Zaten garip iletişim kurma yollarına sahip biri olarak pek düşünmesemde olur.
Anlamadığım bir şekilde sevdiklerime kötü davranıyorum.Sevgisini böyle ifade eden biri miyim sevmiyor muyum bilmiyorum.
Sanırım kendimle ilgili öğrenmem gereken çok fazla şey var.
Bağlılık ne demek benim için ne anlama gelir bunu öğrenmeliyim.
Sevgi kimlere hissedilmeli ne kadar dozda olmalı bunu öğrenmeliyim.
Olumlu ol derken kendim hakkında olumsuzluğa düşmemeyi öğrenmeliyim.
Bu böyle sürer gider sanırım....


I HATE THIS PART!
Sanırım en zor şey sevdiğiniz ama sadece bir anlığına da olsa o an yanında olmak istemediğiniz birisiyle dar bir alana sıkışıp kalmaktır...
Fazla uzun bir cümle oldu.
Uzun cümleleri sevmem.
Her şey mükemmeldir aslında. Oysa bir bakarsınız "imkansız"lığa mahkum olmuşsunuz. Asla asla asla...
Dayanmak kolay değildir. Ardından umut dediğiniz şeyle avunmaya çalışırsınız. Olmadığında "umursamazlığa" vurursunuz. Artık dayanamadığınızı dile getirirsiniz. Patlayana kadar içinize atarsınız. Sessiz çığlıklarınızla yalnız kalırsınız. Emin olduğunuz tek şey "bilemediğinizdir".
Sonun başladığı yerde mahkum kalmış olmayı yediremeyiz kendimize. Her şeyin düzeleceğini umarız. En çok da bunu duymak isteriz sevdiklerimizden. Sadece birkaç kelimedir beklediğimiz...
"Her şey düzelecek."
Oysa insanlar kendilerinden beklenilen akıl vermekmiş gibi durmadan ne yapmanız gerektiğinden bahsedip durur. Sizi tanıyanlar bunu yapmak yerine kendi halinize bırakır. Tanıdığını düşünerek...
Herkes yanılgıya düşer. Önemli olan o anlarda yanında olabilmektir. Bunu çoğu kişi yapamaz oysa.
Canınız nasıl yanar kimse bilemez....

21 Şubat 2010 Pazar

X: Eee burada işimiz bitti. Şimdi nereye?
A: Bilmem. Ben sevdim aslında burada olmayı...
X: Ciddi olamazsın. Hadi ama! Kızım sen bir yerde uzun süre duramazsın ki.Amacına ulaştın bitti.
A: Biliyorum.Ama kabul etmelisin ki son günlerde oldukça değiştim. Olumlu yönde yani.
X: Eee?
A: Yani ben şimdi kitap okuyup müzik dinleyeceğim. Sen istediğini yap.
X: O kitabı mı? Hadi ama!! Onu dördüncü kez okuyorsun!
A: Ne olmuş yani?
X: Şöyle, sen ki bir kitap ikinci kez okunmaz dersin ama gel gör ki aynı kitabı dördüncü kez okuyorsun. Üstelik onu kimseyle paylaşmıyorsun. Üzgünüm kızım takıntılısın.
A: Ben o sözü insanlar için diyorum canım. Ayrıca seviyorum o kitabı ne olmuş?
X: İyi. Pekala. Git oku kitabını.
A: Sonra görüşürüz. Ha?
X: Elbette.
A: Tamam o zaman.
X: Tamam.

*Günlük bir konuşma desem? Çekişmeli ve bir o kadar vazgeçilmez. Her neyse sadece içimden geldiği için yazdım.
Yeniden iyi geceler (:

Olumlu ol ve Gülümse




Hergün bu cümleyi tekrarlıyorum içimden. Hergün de işe yarıyor. Bir şekilde gülümsediğimde yüzüme yapışıyor sanki. Kurtulamıyorum. Olumlu şeylerle mutluluğu yakalıyorum. Birkaç dakika boyu mutluluğun tadına varıyorum.


Gülümsemek için birçok neden var.


Benim için boş olan bir zamanda;


Bir kadın evlenme teklifi alıyor.


Bir çocuk yeni bir aileye kavuşuyor.


Bir adam hayatının işine sahip oluyor.


Bir kadın çocuklarının o gün açlıktan ölmesini önlüyor.


Bir başka kadın bir eldivenle kendini özel hissediyor.


Bir köpek bir çocuğun hayal dünyasını zenginleştiriyor.


Bir adam tuttuğu takımın kazanması ile havalara uçuyor.


Bir kadın gerçek arkadaşlarıyla hoş bir yemek yiyor.


Bir aile bir araya geliyor ve ortak bir mutluluğu paylaşıyor...


Sadece gülümsemek...


Tüm bunları düşünüp sadece gülümsemek o kadar zor olmasa gerek.


Ben gülümsüyorum.


Her şeye inat belki ama gülümsüyorum.


Biliyorum ki gerçek hayatta mucizelerimi kendim yaratırım.


Her zaman bir amacım olmuştur.
Çoğunu fark etmiyorum bile. Amacıma ulaşıyorum ve "İşte!" diyorum.
İşte!
Çoğu kez bunu başarıyorum da. Nasıl yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yok (: Başarıyorum ve önemli olan da bu diyorum. Duygularımı ön plana çıkarıyorum hayatımda. İnsanlar beni sadece duygularımdan ibaret sanıyor. Üzülebilen kırılabilen sevebilen bir varlık...
Oysa ben bundan ibaret değilim.
Binlerce düşünceyle sarılı etrafım. Her zaman daha iyisini daha güzelini yapmaya çabalıyorum. Ve bazen kendime fazla yükleniyorum. Öyle ki gözüm hiçbir şey görmüyor. Körü körüne işime odaklanıyorum. Tam bir işkolik gibi hareket ediyorum.
İşte böyle zamanlar da diğer kızlar gibi alışverişkolik olabilmeyi diliyorum. Bir arkadaşım üzütüden ölse bile onu neşelendirecebilecek bir kelime var. Alışveriş.
Saatlerce ayakkabılardan elbiselerden markalardan konuşabiliyor. Kendine aldığı bir şeyden bana da aldırmaya çabalıyor. Tarzımı değiştirmeye kendine benzetmeye çabalıyor. Saatlerce alışveriş yaparken onunla mağaza mağaza dolaşmamı istiyor. Ve benim zayıf yönümü kullanıyor.
"Benim alışveriş yaparken yanımda olmasından hoşlandığım tek kişi sensin.Çünkü sen mızmızlanmazsın çünkü senin fikirlerin önemli çünkü sen zevklisin çünkü anlaşabiliyoruz....."
Bu cümleleri her alışveriş haftasonundan önce kurar ve ben teslim olduğumda ertesi gün eve gidebilmeyi umacağımı bilirim.
Kabul etmek gerekir ki bazen bundan zevk de almıyor değilim. Onunla dolaşırken aynı mağazadaki ikinci saatimizde konu güncel olaylara geldiğinde beni durdurmaz. konuşurum. Tartışırım. Fikirlerimi sunar onunkileri dinlerim. Birkaç güzel şeyle eve döndüğümde aslında o kadar da kötü olmadığını fark ederim.
Sadece birkaç dakika sürer bu.
Ardından yoğun düşünce tempoma dönerim. Ne yapabilirm? ileride ne yapmalıyım? Peki ya şimdi? Hemen?
Artık biraz yavaşlamam gerek. Sadece frene hafif dokunmak istiyorum, o kadar.
Bu yazıyı yazmadan önce elektrik çarptığından cümlelerimin pek farkında değilim maalesef (:
Hatam varsa affola.
İyi akşamlar.

20 Şubat 2010 Cumartesi


Umudun yetmez kimi zaman geleceği yaşamaya...



Bu sözü öylesine seviyorum ki...Nereden nasıl hayatıma girdi kim söyledi hiçbir fikrim yok.Ama nedense benimsediğim bir cümle. O kadar şey anlatıyor ki birkaç kelime...

Benim için anlattığı şeyler çok farklı.

Gelecek tamamen karanlık.Herkesin karanlıktır diyeceksiniz.Herkes az sonra ne olacağını bilemez.Haklısınız da.Bilmiyorum ne olacak...Çünkü karar veremiyorum.

Hayatım boyunca kararsız biri olmuşumdur.

Oysa şimdi karar vermem gerekiyor.Bir an önze karar vermeliyim.

Geleceğimi etkileyecek bu kararı vermesem ne olur?

Şimdiki hayatımdan pek bir farkı olacağını sanmıyorum.

Aslında sadece daha sinirli ve daha güçsüz olurum.

Güçsüz olmak...

Bedenen güçsüz olduğunuzda bir şekilde açığınızı kapatabilirsiniz.Bir kız olarak dün 4 erkek benzettim. Tamam üçünde çok zorlanmadım. Ama sonuncusu canımı gerçekten çok sıkmıştı. Doğal olarak geleceği ile oynadım .kop

Şimdi efendi efendi hareket ediyor.Hoş herkes gelip bana siz ne zaman o kadar yakın oldunuz?Seni kucağına mı almıştı? Bekle bekle sen ona tekme mi attın? soruları yöneltiyor.

Cevap çok basit.

Arkadaşın ruhsal sağlığı sağlıksız.*

Akli dengesi dengesiz.*

Gelecekten bahsederken geçmişe döndüm, o da güzel (:

Kısacası geleceği bilmemek daha iyi.Sadece akışına bırakmak gerekiyor zamanı...


*Selen'e aittir.


19 Şubat 2010 Cuma

Rastlantının böylesi...


Sadece iki gün...İki saniye...İki sözcük...


Yıllardır aradığım bir film vardı. Tek bir sahnesi aklımdaydı ve ben filmi herkese soruyordum. Bir süre sonra sormaktan vazgeçtim.Bir sürü film içinde sadece tek bir sahne ile o filmi bulmam şanstan öteydi.

17.02.10 tarihinde biriyle tanıştım.

18.02.10 tarihinde msnde konuşmaya başladık.

Konu nasıl oraya geldi inanın bilmiyorum.Birden filmin o sahnesini anlattım.


"Gerçek hayatta mucizeler yoktur."*

"Gerçek hayatta mucizelerini kendin yaratırsın."*


Eğer hikayem için o yazıyı yazmasaydım Işıl ile tanışamayacaktım. Tanıştığımda öm'den konuşmak zor gelmese mail adresimi vermeyecektim. Ve hayatım boyunca ikinci bir şans gelmediği sürece o filme ulaşamayacaktım.


Gelelim filmin konusuna...

Hayatımızda ki 3 saniyenin bile ne kadar önemli olduğundan bahsediyor. 3 saniye içinde nelerin değişebileceğini...Bir metroyu kaçırmakla sevdiğimiz adamı başka bir kadınla yakalamamızın arasındaki o ince çizgiyi anlatıyor. En azından aklımda kalan buydu.

Filmi yeniden izleyeceğim en kısa zamanda.

Tekrar teşekkürler Işıl (:


*Vampir Akademisi Serisi/ Buz Öpücük~Rosa ve Dimitri

17 Şubat 2010 Çarşamba

Selen...




Yaklaşık iki yıl kadar önce oldukça hanım hanımcık biriydim. En fazla annelerle ilgili küfürü kullanırdım. O da oldukça nadir...


Ardından sınıfıma yeni biri geldi. Değişikti. Okumak için yeni bir kitap gibi yeni bir karakter duruyordu önümde.


Önce anlamaya çalıştım. Olmadı. Fazlasıyla karışık bir yapıya sahipti.


Ardından uzak durmaya karar verdim. Kader dediğimiz şey yollarımızı yine kesiştirdi.


Şimdi arkadaşız.


Sayesinde hayat ile ilgili bir sürü şey öğrendim diyebilirim.


Küfürlerde bunlardan biri sadece...


Oldukça yaratıcı küfürlere sahip kendisi ve çevresi. Evet çevresiyle de az çok alakam var.


Aradan iki yıl geçti. Bazı kişiler onu yeni yeni çözüyor. Oysa ben geçen yıl anlamıştım...


Göründüğünden çok daha zeki.


Her türlü konuda konuşabilecek kadar bilgili.


Sadece tek bir konuda takılı kalmamış her konuda kendini geliştirmiş.


Sempatik ve sıcakkanlı.


Kötü özelliklerini söyleyebilecek kadar dobra.


Dişe diş göze göz diyen biri.


Gerçekleri canınızı yakmadan gösterebilme yeteneğine sahip.


Kısacası gelecekte de görüşeceğim biri.


"Sen yanlış doğmuşsun. Son dakikada kıza dönmüşsün."

Dershanenin dışında sigara içmeye çıkmıştık arkadaşlarla.-Hayır ben içmiyorum.Pasif içici diyelim biz şuna- Son günlerde oldukça sinirli dolaşıyorum ortalarda. Bu arkadaş bir şey dedi şuan anımsayamıyorum. Damarıma basmış olacak ki hırçınlaştım.
Ne dedim ne yaptım yine anımsamıyorum(:
Fakat at gibi herif tırstı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Ardından da yukarıdaki cümleyi kurdu. Bayılıyormuş benim atarlarıma. Ona çemkirmeme vs.
Ben ne yaptığımı bile fark etmiyorum oysa. Sadece etkiye tepki veriyorum o kadar.
Oldukça masum bir hale getiriyorum ardından olayı.
Ben meleğim diye dolaşıyorum.
Bir de şeytanlığımı göstermesem tam etkili olacak ya...
İyi biri olduğunu düşündüğüm birine neden kötü davrandığımı anlamıyorum...
Çocuk her lafıma o kadar hoş yaklaşıyor ki..
Camdan atmak gibi hain planlarıma kulak misafiri olup "sen iste ben zaten atlarım" diyor.
Ben de istediğimi hemen atlamasını söylüyorum.
Biliyorum biliyorum duygusuzum (:
Bugün ona sadece sapık ve uyuz olduğunu söyledim.
Onun dışında ya sustum ya iyi davranmaya çabaladım.
Neden bilmiyorum....

16 Şubat 2010 Salı

Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor.Nedenini kendiside bilmiyor.Bir rahat verin artık!


Aynı anda bir sürü işle meşgulüm...

Zorla yapılan işler büyür büyür...

Kitapları bir günde bitiren ben bir tane kitapla bir hafta harcıyorum.

Neden?

Okudun mu? Okusana! Okuyunca haber ver. Nasıl buldun?Neredesin?

Hepsine verilecek güzel cevaplarım var aslında. Ama gönül el vermiyor ki kalp kırayım. Biliyorum bir şeyler paylaşmak için bu hevesin güzel kardeşim. Ama iki dakika izin verde nefes alayım!

Bir başka kitap konusu da hocam sağ olsun gündemde. Kadın ilk önce okuduğum kitaplara laf etti. Ardından getir bana bende okuyacağım ama hepsini istiyorum dedi. Şimdi parlatıcılarımı paylaşmadığım gibi kitaplarımı da paylaşmayan ben bu kadar laf söyleyen bu hatuna kitap verir miyim?

Asla.

Arkamdan dedikodumu yapar mı?

Yapar.

Peki, ben takar mıyım?

Hadi len ordan.

Kendimi beş şık arasında gidip gelmeye verdim son günlerde. Bol bol test çözerekten sisteme güzel sözler sarfediyorum. Elim kolum test kitabıyla dolu okula gidip dolabımın anahtarını unuttuğumu fark ediyorum. Sonrasında bir güzel kendime söverek arkadaşın dolabından otlanıyorum.

Elbise-ayakkabı-aksesuar arıyorum. Yıllık tasası bitti derken mezuniyet balosu çıkıyor ortaya.

Sabahları artık bitkisel çay hazırlıyor okulda Çağo ile içiyoruz.İçinde anason var diye rezene çayına tapan biridir kendisi. Bu sabah çayı görünce sevinmiş "Obaa anasonun dibine vuracağız." şeklinde bir nida atmıştır kendileri.

Kısacası bir kitabı bitirip kütüphanemi o kadından koruyarak test çözmeye devam etmeli unutkanlığı rafa kaldırıp günlük işlerime dikkat etmeli çayın dibine vurmalıyım.


Edit:Birde alerji yapan şeylerden uzak durmalıyım.Bal neyse de bu sefer işim daha zor...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Yargılanmak istemiyorsan yargılama...

14 Şubat 2010 Pazar

Sevmek mi dediniz? Ah ben seviyorum...Yani...Sanırım?


Biraz rahatlamam lazım...
Bugün kalbimi sıcacık duygular kapladı.
Ve ben korktum...
Uzun süre önce kalbimi kapatmaya alıştım.
İtiraf ediyorum: Ben sevmeyi bilmiyorum.
Öyle görünebilir ama sevemiyorum.Gerçekten,sadece ama sadece karşımdaki insanı o insan olduğu için sevemiyorum.
Bana ilgi gösterdiği için iyi biri olduğunu düşündüğüm için seviyorum. Ya da sevdiğimi sanıyorum...
Bugün kızlar benim için dua etti.Umarım sana gerçek sevgiyi gösterecek ve sevmek ne demekmiş anlatacak biri çıkar karşına diye...
Bunu tüm kalbimle istiyorum.
Biri gelsin ve bana sevmeyi öğretsin.
Acı çekeyim.İşte sevmek buymuş diyeyim.
İşte buymuş...
Çünkü ben gerçekten çok sevdim dediğim kişileri bile kolaylıkla unutabiliyorum.Bu kendimi kötü hissetmeme neden oluyor....Birkaç dakika kadar...
Sanki geçmişe dönüp yeniden sevmeye çalışmalıymışım gibi geliyor.
Seni seviyorum'u çok fazla kullanıyorum. Bayat bir cümle gibi geliyor artık.
Bana beni sevdiğini söyleyen insanlara kuşkuyla yaklaşıyorum.
Ya sevmiyorsa? Öylesine diyorsa?
Çünkü ben öyle yapıyorum....
Kendime yeni hedefler belirledim.
Daha olumlu ol Daha sevecen ol....
Ve tüm bunları adam gibi yap! Hakkını vererek!
Sevgililer günüdeyiz...Bugün o kadar tatlı bir şey oldu ki...
Erkek türünde soyu tükendiğini düşündüğümüz iyi erkeklerden biriyle karşılaştım...Daha doğrusu o hep oradaydı.Sadece ben kördüm.
Çok güzel vakit geçirdik. Sadece arkadaş olarak.
Onun yüzünde okuduğun duygular beni şapşala çevirdi.
Çünkü o toplumdaki yanıltıcı düşünceye karşılık bir erkek olmasına rağmen benden daha saf bir şekilde sevebiliyordu.
Sanırım geçmişte benden bu duyguyu alanlardan hesap sormalıyım...
Bir gün bu sayfalara artık sevebildiğimi yazacağım.
Biliyorum.
Nasıl diye sormayın sadece biliyorum....

Flörtoloji~~Nerede kalmıştık?

1)Gizemli ol
2)Maceracı ol
3)Kendini meşgul et
4)Yaratıcı ol
5)Umursamaz ol
6)Gülümse
7)Olumlu ol
8)Soru sor
Flörtoloji adlı kitaptan bahsetmiştim.Boş vaktiniz varsa ve kendinizi geliştirmek istiyorsanız güzel bir kitap.Ne yazık ki benim için geç kalmış bir anlamda.Yazan birçok şeyi daha önce kendimi geliştirerek hallettim zaten.Ama daha yolun başında olan Bay ve Bayan herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.Eğlenceli bir dilde kanıtlayıcı bir şekilde yazılmış.
Yukarıda yazan maddelere gelirsek...
Şöyle düşünelim; biri ile tanıştınız. Oldukça gizemli görünüyor.Çünkü onu tanımıyorsunuz. Kendinden çok fazla bahsetmiyor.Geçmişi koca bir sır. Onu tanımak istiyorsunuz. Ve bu kişi bazen hayatı uçlarda yaşamaktan hoşlanıyor.Yani maceracı biri.Kim bazen hayatını riske atmaktan hoşlanmaz ki?
Aynı adamımız ya da kızımız sürekli bir şeylerle meşgul.Yetimlere yardım ediyor ya da bir tv kanalında gönüllü çalışıyor.Onunla sık görüşemiyorsunuz.Ve bu sizi fişekliyor.Onu daha fazla görmek istiyorsunuz.Çünkü o oldukça meşgul. Şiir yazıyor,minik hikayeler oluşturuyor geziler düzenliyor.Kısacası o yaratıcı biri.Hayatına hep renk katabilir. Daha da güzeli yere düştüğünde ya da aptalca bir şey yaptığında kendine gülebiliyor.Umursamıyor! Hayatı o kadar çok takıp her şeyi sorun haline getirmiyor. Etrafında durmadan gülümseyen birini mi arıyorsun? İşte karşında! O her şeye olumlu yaklaşabiliyor ve bu yüzden surat asıp hayatını karartacağına gülümsüyor. Hatta senin aptal esprilerine bile gülüyor. Ne tatlı değil mi? Aaah!! Bu kız/erkek sana sorular soruyor. Filmi beğenip beğenmediğini öğrenmek istiyor. Ya da gününün nasıl geçtiğini merak ediyor. Dostum o seni merak ediyor. En sevdiğin şeyi öğrenmek istiyor:Seni!
Pekala, yukarıda anlattığım karakterle kim birlikte olmak istemez?
O kişi siz olabilirsiniz.Herkesin arzuladığı,o kız/erkekle görüşmek istiyorum dediği kişi olmak o kadar zor değil. Sadece eğlenceli biri olmaya çalışın.Herkes arkanızdan harika diyecektir.Bu kitap gerçekten muhteşem şeyler anlatıyor.Birçok kişiyi kurtarabilir.
Oldukça popüler olmaya başladı çevremde.Neredeyse tanıdığım tüm kızlar okuyor.Ama asıl istediğim koruyucu kimliği taşıyan erkeklerinde okuması. Çünkü bunları yapmayı başaracak kızların kalplerini koruyacak birine ihtiyacı olacak.
Sonsuza kadar sürmese bile...
*Bu kitabı okuyarak benim izlenimlerimden daha fazlasını elde edebilir kendinizi geliştirebilirsiniz.En kötüsü bir şeyler okumuş olursunuz.Denemeye değer ha?

13 Şubat 2010 Cumartesi

Ateşle yaklaşma!

Son birkaç gündür pimi çekilmiş el bombası gibi dolanıyorum.
Açım.Öfkelenince yemek yiyemiyorum.
Sinirliyim.Kapıya bir tane geçirdim dolayısıyla el-bilek kalmadı şiş şiş geziyorum.
Bildiğiniz pis oyunlar içinde kaldım.
Sözde işini yaptığını zanneden bir görevli tarafından dün bu saatlerde hakarete uğradım.
Daha doğrusu özel hayatıma tecavüz edildi.
Kadın değil beni tanımak görse adımı hatırlamaz.
Ama benim şımarıklığımdan girdi ruh sağlığımdan çıktı dün.
Beni tutan iki kişi olmasaydı ağzımdan çıkanları bizzat onunla paylaşmak niyetindeydim.
Bugün de iyi kız rollerindeydi kendileri.
Peşimde dolaşmaları bir şeyler ikram etmeleri...
Arada laf sokmaları!
Ama bende az sayılmam hani (:
Milleti örgütledim,ailemi arkama aldım.
İkimizinde artılarını eksilerini hazırladım. Nereden saldıracağımı nasıl yara alacağımı hesapladım.
Organize olmuş bir halde bekliyorum alev almayı.
Savaş başlasın!!!

12 Şubat 2010 Cuma

Vampir Akademisi Serisi


*Spolier içerir.


Madem kitaplardan girdim konuya son gözdem olan Vampir Akademisi Serisinden bahsetmezsem ayıp olur.


Hem kitaplara hem de o yakışıklı Gardiyan Belikov'a....

Seriyi sevme nedenim ana karakter Rose Hathaway'in kişiliğidir. Birçok vampir kitabında genç kızlar saf(!),hafiften salak,yardıma muhtaç,aşkından saçmalayan kişilerdir.
Hatta birçok böyle kız vampir olmak sevdiği ile aynı türde sonsuza kadar yaşamak için her şeye razıdır.
Oysa Roza -bkz:Dimitri'nin telafuzu- aşkından ölsede sonsuza kadar Strigoi olarak Dimitri ile yaşamak istemez. Hatta bu uğurda ölmeyi yeğler. Olmadı Dimitri'yi kazıklar. -bildiğiniz gümüş kazık-
Gelecek kitaplarda ne olur seri nasıl son bulur bilmiyorum.
Fakat gelin görün ki Strigoi olsa da Dimka! diye inlediğimi bilirim. Buz öpücük'te -ikinci kitap- Tasha denen yaratığa uyuz olmuş Rose nasıl bu kadar anlayışlı olu diye kudurmuş biriyim. Üstüne üstlük Tasha'nın teklifini kabul etmelisin dediği yerde ağzım bir karış açık bakakalmışımdır. Rose karakter olarak muhteşem bence....
Mason öldüğünde onu korumak için girdiği mücadeleyi gecenin ikisinde oturup okumuş dayanamamış sabaha doğru kitabı bitirmişimdir. En etkilendiğim kısımdı Mason'ın ölümü ve devamı...
Dimitri'yi severim lakin Adrian dediğimiz çapkın Moroi de fena sayılmaz hani... Tabi ki her kitapta olduğu gibi aşk üçgeni var. Gelin görünki alkolik Moroi Adrian oldukça sempatik ve rüyalarınızı süsleyen bir tip (!). Buz öpücük'te Rose'un yerini bulmak için çok kasmamış olsada yine de severim kendisini.
Lissa Dragomir, pek haz etmediğim, bencillikte son noktaya vardığına inandığım kraliyet ailesinden Moroi prensesi. Roza onun için o kadar endişelenirken acı çekerken hatunun tek düşüncesi ailesinin nasıl bir hayat süremesini istediği ya da erkek arkadaşı.... Ha bir de güçleri. Oysa Roza diye biri varmış bundan kırk yılda bir yardım istemiş....Peh!!
Bu böyle üç sayfa sürer. Birazda daha sonra her kitaba ayrıntılı girerim .kop
Son söz olarak Dimka Strogoi olsanda kalbimde bir numarasın.
Ha, kazıklar mıyım kazıklarım. Sen güç manyağı olmuş çıkmışsın. Ama kahretsin hala muhteşemsin!!

~~Her adımda ölümü getiren gerçek bir tanrı.... ~[Rose Hathaway]

Sonsuza Kadar!

Flörtoloji adlı kitaptan bahsetmiştim. Dün gece okuma fırsatı buldum. Anlaşılır bir dilde ve akıcı bir şekilde yazılmış. Sayfanın yanında minik resimler bulunuyor. bazı sayfalarda ise minik bilgilendirici notlar yer alıyor.
Bunun dışında anlattığı konu oldukça doğruydu. Gerçek ve güncel bir konu.
Kızlar ilişkileri sonsuza kadar sanar.
Erkekler sonsuza kadar der.
Oysa kızların ve erkeklerin sonsuza kadarı farklıdır.
Kızlara sonsuza kadar diye bir şeyin daha erken olduğunu erkeklere ise kızların kalbini korumaları gerektiğini anlatıyor birinci kısım.
Kızların duygusal anlamda daha kırılgan ve hayalperest olduğunu güzel örneklerle açıklamış.
Erkeklerin ise günümüze kadar olan korumacı yönünü kızların duygularında kullanmaları gerektiğinden bahsediyor.
Her bölüm sonunda bir de test bulunuyor.
Bayan ve erkek iki yazar tarafından oluşturulmuş bu kitap ilişkileriniz ve sizin için yardımı olabilecek bir kitap.
Tavsiye ederim.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Yeap!!

An itibari ile Dim ile yakında buluşacağımı öğrendim!
Neden yazdığımı bile bilmiyorum .kop
Sadece fazlasıyla mutluyum ve paylaşma gereği duydum (:

Flörtoloji


Bu kitap bugün bana hediye olarak geldi.
Hem de çok tanımadığım biri tarafından.
Şimdi bu durumda ne düşünmeliyim?
  • Kuzenine tanıtmadan önce bir şeyler öğreneyim diye.
  • Odunsun adam ol diye
  • Gülelim eğlenelim diye almıştır.

Üçüncü şık olduğuna inanmak istesem de biliyorum ki aşk gibi duygulara geldimizde ben yokum. Yani odun olduğumu kabul ediyorum bir yerde. Kuzen işine gelince kız tutturdu tanışın diye. Hadi hayırlısı!

Kitaba henüz başlamadım. İlk sayfalara şöyle bir göz attım o kadar. Orada da tutkudan bahsediyordu.

Artık okuduğumda anlarım heralde kızların inandığı yalanları ve neden iyi kızlar kötü erkekleri seçer.

Bu sorun bende de var sanırım.

Nerede kötü erkek var gider onu seçerim. Kokusunu mu alıyorum nedir?!

Her neyse okuyup bitirdiğimde görüşlerimi sizlerle paylaşacağımı umuyorum (:

9 Şubat 2010 Salı

Dün erken konuşmuşum....
Hayat oldukça tuhaf ve acımasızmış...
Yaşam mücadelemiz her an her saniye sürüyor.
Hayat yaşamak için o kadar kısa ki...
İnsanlar fark etmiyor ölümle yüzleşmeden.
Gecenin bir saati,en yalnız olduğunuz bir an hissediyorsunuz ölümü.
Zaman kavramını yitiriyorsunuz,sadece bitsin istiyor dayanamıyorsunuz...
Ardından atlatttığınız zaman düşüncelere boğuluyorsunuz.
Herkesin küçücük bedenlerin bile size gösterdiği şefkat ile afallıyorsunuz...
Gülümsemeye çalışıyorsunuz, hala aynı güçte olduğunuzu kanıtlamak istiyorsunuz.
Olmuyor.
Yoruldum.
Artık anlam veremiyorum olan bitene. Normal bir şey yaşamak istiyorum. En azından bir adı olsun istiyorum. Herkes benim için tedirginken bir isim koyabilelim istiyorum.
Ya? diye sormak istemiyorum artık.
Zaten zaman beni tedirgin ederken şimdi ile karşılaşmak istemiyorum.
Okulun ikinci günü okula gidebilmek istiyorum.
Orada ne yaşarım diye düşünmek istemiyorum.
Biraz da bu yüzden uzaklaşmak istiyorum....
Bir yıl daha sadece...
Uzun ve acımasız bir yıl daha...
Geriye ne kadar kalıyor?

8 Şubat 2010 Pazartesi

Savaş alanından bildiriyorum: Hala hayattayım!

İkinci dönemin ilk günü bitti sayılır.
Eve baş dönmesi ile döndüğümü saymıyorum bile.
Hmm...Okulum tuhaf sayılır...
Mesela bugün uçan nesnelerden kaçmayı öğrendim.
Özlem gidermenin kaç türlü olduğunu ve bazılarının cidden can yaktığını da öğrendim.
-bkz:döverimde severimde modeli-
Karga etini bul biberle kamufle etmeyi,probisi çaya batırmayı,Adil hocamı
hatta almancacının sinirden köpürmesini bile özlemişim.
Neyse ki yarın tekrar gideceğimi hatırladığımda tüm özlemim bitiyor
normale dönüyorum...

Merhaba demesem çok olay olur mu?

Uzun süredir boş bu sayfalar biliyorum.
Neden şimdi yazdığım konusunda tek bir fikrim bile yok doğrusu.
Sıkıldım sanırım.
Birde yazmamı bekleyen kişiler var biliyorum.
Selam diyeyim o zaman (:
Adettenmiş ya, demezsem olmaz ha?