25 Kasım 2010 Perşembe

*Şimdilerde gelen her davete zahmet edip de gitmeyen ben ileride o davetleri çok ararım.evet, biliyorum.

*Valla bana dünyanın en iyi adamını en saygılısını getirin önüme koyun sarışın olsun renkli gözlü olsun bakmam. Hafif p.ç olmayınca hayatın tadı çıkmıyor valla.

*Aynı bardaktan su içip ardından da başka bir şeyler içmek ister miyim? Yok lan iğrenç!

*Face ifşa oldu mutlu musun deseler baş ağrıları ile ne kadarsa o kadar derim.

*Şarkılar anlam taşır. Hem de dile getiremediğimiz duygularımız kadar ağırdır anlamları. İkinci kez aynı adam -bence çocuk =) - ilk kez duyduğum şarkılar ile beni hayata bağlıyor. İlk kez bir şarkıda böyle değişik hissediyorum. Sanki ben yazmışım şarkıyı. Ya da bana yazılmış...

*Ruhum yaşlıdır benim. Çocukluk dönemimde ya da ergenliğimde taşkınlıklar yapmamışımdır. Hadi tamam arada bir saman altından su yürüttüğüm oldu. Kimin olmadı ki hem?

Bilgisayarım 15 iş günü için emekliye ayrıldığından beri buraya uğrayamıyorum. Arada gelir devam ederim belki.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Eski yıllardan bir arkadaş buldu beni az önce face'de. Valla ne yalan söyleyeyim ben sevmiyorum öyle face'i hayat felsefesi haline getirmeyi de getirenleri de. Ama gel gör ki Musti büyümüş serpilmiş bir yakışıklıklık gelmiş. Birde üstüne beni tanımış eşek!
İso'yu da bulmam lazım. Eski sınıfta en sevdiğim iki arkadaştan biridir. Özlemişim ya. Valla face yüzünden sevgilisinin kafasında vazo kıranlar, çoluğunu çocuğunu öldürenler, arabasını satan, işten çıkan vs beni alakadar etmez. Bana eskileri verin yeter be arkadaşım!


Editcan: İstenen de buluyor istenmeyende bir bakıyorsun kabul etmişsin konuşuyorsun bir bakıyorsunl af sokuyor bir bakıyorsun alttan alıyorsun bir bakıyorsun çıldırmış kapatmışsın f.'i. Bir bakıyorsun ki en sevdiğin hocan ama sen konuşamıyorsun? Neden? Ha? Çünkü adama üşengeç bir yaratık olduğun için aylardır selam demedin be hayvan! Şimdi de öle bakarsın bön bön. Kapa kapa sayfayı. Bak hala duruyor! Kapaa!

17 Kasım 2010 Çarşamba

Bayram ziyareti vs Bakıcılık


Bu tatil sanırım beni benden alacak.


Geçen sene herkesin hayatım boyunca "çok yoğun bir tempo" olarak ileri sürdüğü öss yılıydı. Doğrusu etrafımdaki kimse o anlatılan gibi ders çalışmıyordu. Günde 1092302948 soru çözerim her akşam 9'da uyurum. Sütümü cevizimi eksik etmem. Yalan bunlar geçeceksiniz.


Tanıdığım ve sevdiğim herkesle kafa yapıyorduk. Geziyorduk yiyorduk içiyorduk. Ulan geçen senemde erkek hasatı bile boldu. Bu yıl yeni başladı bana göre. Ben öğretim yılına göre hesaplarım yılların başlangıcını. Bu yıl için henüz bir ay falan oldu mesela. Bu ayda da geçen seneye oranla daha çok çalıştım. Çok daha fazla dışarıdaydım. Çok daha fazla ailemleydim. Günler benim için 24 saatten 36 saate çıkmıştı.


Tatile giriyorsun kızım dedim. Şunun şurasında kendime verdiğim günlerle tamımına 11 gün! Haftaiçi zaten dersleri ektik arkadaşlarla yemeğe gittik. batak dost kazığı monopoly gibi oyunlarla kaynaştık. Hatta benden hoşlanan Alabama ile bile yakınlaştık. Tamam ben oyunda hırs yapıyorum ve bu da yanıma uzanınca bir baktım kolları üzerimde ben buna vuruyorum. Toparlanıp yerimi değiştirdim sonra. Yok ya bu sene düşünmüyorum. Alabama'yı ise hiç düşünmüyorum.


Her neyse, sonuçta tatilin yarısına geldik mi?


Dün bir seçim yaptım aptal akraba ziyaretlerindense yeğenime arada bakacağım. Yani telefon mu geldi? Vııın! Dünde büyük bir avm de geziyoruz beraber. Hayatım dikkat et falan diye peşindeyim bunun. 25 yaşlarında iki tane adam geldi yanımıza ve beni mahveden o cümleleri kurdular!


"Olum şuna bak yaaa!! Yaşıtlarımız çocuk sahibi olmuş biz hala duruyoruz!"


Başlarken size şunu demek isterim. Birincisi bu bir kız cümlesidir. Kızların ev-çocuk gibi hayalleri daha baskındır güzel kardeşim. İkincisi o benim çocuğum değil bende zaten 20 küsür değilim. Geçen sene küçük gösteren yüzüm hala aynı. Miniğim ben! Küçüğüm! Ufacık tefecik bir şeyim!


Bugün de bizim dünürlere uğrayacaklardı. Ev dağ başında olunca ve çok katlı bir şey de olunca beni tek başıma bırakmadılar. Son zamanlarda biraz panik yapıyorum. Bilirsiniz yeğeniniz her an doğabilirse önlem alırsınız. İşte ben yine ufaklığıma gittim. Dışarı çıktık parka götürdüm. Kız gördü bunu ay ne tatlı benimde kızım bunun gibiydi. Ne şanslısın falan diyor. Oflayarak çıktım hemen.


Geçen bizim ufaklık bir anne ve iki oğlunun yanına gitti. Bende peşinden gidiyorum. Çizgili bir çorap ve kışlık şortum var üzerimde. saçlar biraz dağılmış. Ufaklık gitti benden birkaç yaş büyük olan çocuğun bacaklarına vurdu. Ben şok tabi. Gülüyorum falan hani çocuktur diye. Sonra kendinden birkaç yaş büyük olanın önüne gitti üzerindeki bluzu çekiştiriyor.

Tamam hayatım teyzene yardımcı ol. Hatta evet o çocuk hiç fena değildi de sana ne oluyor? Daha gençsin sen.


Öyle işte. Kendimi yaşlı hissediyorum. Özellikle o iki dangalak konuştuktan sonra. Ve ufaklık bana sevgili arayışlarına girince. Ulan sende mi sende mi? Diyecektim ama hadi yine iyi. İlk kez esmer birinden hoşlandım. .kop


edit:Oyuncakçılar ve kitapçılar bu bayram yaşadınız hadi.

edit 2: Minareden atlarım Bayramını kutlarım diyen sevgili arkadaşım. Delisin dolusun ama seviliyorsun be =)

13 Kasım 2010 Cumartesi


Herkes memleketine ailesine gidince buradaki arkadaşlarla da dün takılınca insan bugün öylece boş kalabiliyor.

Aslında uzun süredir istediğim bir zamandı. Boş, sadece kendimle. Çok dinlendiriciydi ve bir o kadar da aç.

Genelde eve geç geldiğimden ya da öğünleri hep dışarıda geçirdiğimden asla aç kalmıyordum. Evde yemek hazırlama derdim yoktu. Malzemeler önüme koyulup da hadi ne hazırlasam düşüncesi yoktu. Gidip istediğimi sipariş edip yerdim. Bugün öyle olmadı.

Tembel ve üşengeç olabilirim ama söz konusu yemekse değilimdir. Gittim bir güzel araştırdım mutfağı sonunda malzemelerimi hazırladım ve tadaaaa bana lazım olan tencere kirli!!! Bulaşık yıkayamıyorum. Duşa bile terliklerle giren ben başka birinin artıklarını temizleyemiyorum. Sanki onları binlerce defa çiğnemiş ve tükürmüş de orada kurumuş gibi geliyor. Çatal, bıçak ve kaşıklarda ise daha da beter bir hayal gücüm var! Sanki o kişilerin ağızlarının içini temizliyor gibi! İğrenç!

İki yıl önce aynı çatalla ikinci bir şey yemezdim. Hala aynı bardaktan -su dahi içtiysem- ikinci sefer içemiyorum. Yıkanması lazım.

Bu yüzden malzemeleri geri kaldırdım ve pirinç unundan kendimi muhallebi hazırladım. Tamam peki bebek maması. Sonuçta onu da yemedim. Her şey gözüne batıyor insanın. Gerçekten. Alışkanlık kadar beter bir şey yok bence.

Akşama gelirken makarna yapıyordum ki birden elektrikler gitti. Sigortaları kontrol ettim. -ki lanet olasıcalar iki tane ve teki dışarıda.- Hava karanlık elektrikli lambamın şarjı bitmiş. mum buldum mecburen. mum ışığında evin en korkunç olan yerinde kalakaldım. Mutfak ve ben. Ben ve mutfağın ürkütücü pencereleri. Ürkütücü pencereler ve - Tamam anladınız.

Sonuçta on dakika içinde elektrik geldi ben yemeğimi yedim ve akşama cips söyledim. -Ayda bir gelen istek sonucu oluşan pişmanlığı yaşıyorum dokunmayın- Benim sevgili öküzcanım bana sınırlı sayıda üretilen o milkanın çikolatasından almış. Tanrım! Milkanın en sevdiğim çikolatalarından. Çilekliyi bile sollar. Tabi teknik olarak saat sekizi geçtiği için çikolata yerine mandalinamı kemiriyorum. Ehehehe midye almış öküzcan. Kıyı bölgelerindeyken çok severim ama burada cuk. Güvenemiyorum. Her neyse tadı da kötüydü zaten. Ama bonuslarımdan bir diğeri olan çiğ köfteler harikaydı.

Evet, ailecek midesiziz. Hepsini art arda yemedik ama olsun.

Mandalina isteyen?

12 Kasım 2010 Cuma

Güzel bir gün ha?

İki gün önceydi sanırım; en değer verdiğim arkadaşım artık bana bu şehirde kalmak istemediğini söylemişti. Okulunu, hayatını tamamen değiştirecekti. Önüne çıkan en ufak bir aksilikte yılmıştı. Yardım etmek istedim fakat bazen nasıl edeceğimi bilemiyorum. Derslerinde afallıyordu. Anlamıyor anlarsa bile bunu kağıda dökemiyordu. Bilmiyorum ben hep iyiydim derslerde. Belki yetenek belki değil. Bugün onun nefret ettiği kitapçıya girdik. İlk başta öylesine bir tur atacaktım, bilirsiniz ben kitap kurduyum. Birden karşıma orijinal dilde harika bir kitap çıktı. Benim elimi attığımı gören arkadaşım gaza geldi gitti o da birkaç kitap aldı. İlk kez beraber kitap alıp, rafları inceleyip rahat koltuklarda oturup kitap kriterleri yapmayı tattık.
Ardından çocukluk arkadaşımla karşılaştım. Hani şu sırrımı bilen tek insan. En zor anlarım da yanımda olan, o gece ağlamaktan bitap düşmüş küçük bir kız çocuğuna yardım eden o kız. Yokmuşum gibi davrandı. Günün kötü olaylarından ilkiydi onunla karşılaşmamız. Tam yeni saçlarına bayıldığımı söyleyecekken arkadaşıma döndü ve konuşmaya başladı. Hiç kendimi o kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. Yok, mutlaka hissetmişimdir.
Sonra birkaç ay önce beğendiğim bir kolye vardı. Bilirsiniz küçük -tamam o kadar tanınan bir yere küçük denmez- bir gümüşçüye girersiniz ve kolyelere bakmaya başlarsınız. Kadın birden aylar önce beğendiğiniz fakat hiç bir yerde bulamadığınız o kolyeyi önerir. Yüzünüzde küçük bir tebessümle kolyeyi parmaklarınızda dolaytırırsınız.
Ne olduğunu bile anlamadan o kolyeyi almışsınızdır.
Bu sıralar böyleyim işte. Alışveriş yapmıyorum. Sadece çok değerli bulduğum takı ve kitap gibi şeylere para harcıyorum. Birde toplu taşıma araçlarına.

Eve dönmek için dolmuşa binmem gerekiyordu ki bu benim için bir eziyettir. Lise 2'den beri istediğim her yere arabayla gidip geldim. Bu yüzden bu yıl bu kadar çok dolmuş-otobüs vs kullanmak bünyeme biraz ters. Fakat bir aydır bir sorun yoktu. Hatta şu sapıklara hiç rastlamamıştım. Zaten hayatımda bir kere taciz edildim o da bu işin tanınmışlarından sayılan bir hocaydı. İğrenç pislik herifin tekiydi.
Her neyse, dolmuştaydık ve feci bir kalabalık vardı. Sonradan iki kişi bindi. Bazılarının tipinden piç olduğunu anlarsınız ya işte dedim yandık. Adamlar benden uzaktaydı her neyse dedim. Zaten üzerimde giyebileceğim en kapalı kıyafetim vardı. Siyah -en azından bir zamanlar- eskimiş bir kot ve siyah V yaka bir bluz. Önümde de dekoltemi kapatan gül kurusu bir fular. İki genç kız bindi. Şalları omuzlarında son derece süslü ve "mini". Elbette mini etek ve şort giyilmesine karşı değilim. Şortları çok severim ve eteklerle iki yıldır baya yakınız. Hem yaşadığım yerde iki kadından birini bunlarla görmeniz çok olası. Sadece dolmuşa binenlerin dikkatli olması gerekiyor.
Bu bir gerçek. Yaşadığımız ülkenin en tiksindiğim gerçeklerinden biri üstelik. Taciz her yerde var. Küçücük çocuklara, hayvanlara tecavüz edilen bir ülkede oturup da sadece tacize uğradım diye dua edecek halim yok. İnsanlar kabullendikçe, sustukça yüz buluyorlar. "Dolmuştur olur" ne demek? Tanrı aşkına! Ne demek kız kardeşlerinizi annelerinizi kızını belki de eşinizi bu adamların ellerine bırakırken bu kadar rahat olmak?!!

Adamlar ne mi yaptı? Hiç bir şey canım! Çekim sadece! Gayet sanatsal bir çalışma gerçekleştireceklerdi. Tabi hiç ummadıkları "sindirildiğini" düşündükleri bir genç kız çıkıp onların işini bozana kadar! Yanı başımda edilen bir sohbete yanlışlıkla kulak misafiri olduğum için, rahatsızlığımı "yüksek sesle" dile getirdiğim için ve o terbiyesizlerin inmesine neden olduğum için HİÇ PİŞMAN DEĞİLİM!!!

Özellikle hava karardığında daha tehlikeli oluyor dolmuşlar. Bu da bu akşam yaşandı zaten. Hala da öfkeliyim. Gizli çekimmiş! Ya soruyorum size hiç mi tanıdığınız ve o ünlü sözünüzü söylediğiniz bir kadın yok?! Bana arkadan yaslanmaya çalıştığın ve diğer kızın etek altı görüntülerini almaya çalıştığın , üstelik bunları bozduğumda ikinizinde utanmazca aşağı inip birde hala bana bakabilme cesareti göstermenizi aklım almıyor!
Türkiye'nin gerçeğiymiş!
Başlarım böyle gerçeğe!
Bir kez başıma geldi ve bugün olanları da ben aileme anlattım. Anlatmaya başlamak zor evet, ama inanın bana hiç anlatmamanızdan kat ve kat iyi. Eğer yazımı okuyan ve tacize uğrayan kadınlar varsa lütfen sesinizi çıkarın! Siz sustukça, ben sustukça onlar devam edecek. Eğer bugün ben konuşmasaydım orada neler olacağını düşünün! Belki de oldu. Belki de önceki dolmuşta oldu! Sinirden ve öfkeden titreyen tek kişi ben miyim? Tacize hayır diyebilecek tek kişi? Kızlarınıza, eşlerinize yardımcı olun. Susuyorlarsa bilin ki korkuyorlar. Ve inanın bana tacize uğrayan hiç bir kadın kolayca kendine gelemiyor. Tüm erkeklerin sapık ve pislik olduğunu savunmuyorum aksine onlardan da yardım bekliyorum. Eşlerinizi ve kızlarınızı kardeşlerinizi bilinçlendirin. En ufak şeyde kavga çıkaran biri olarak değil her zaman sığınacağı biri olarak görsün sizi. Bir korku filmi olmayın güvenebileceği bir ev gibi olun.
Korktuğunda üzüldüğünde saklanacağı kişi siz olun.

En azından bir kişi bile bu yazdıklarımı okuyup bir kaç hayatı değiştirebilirse sevinirim.
A.A.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Karmaşık Ruh Halinin Listelenmiş Hali


Hiç gurur yok mu bende?


En ufak bir umut belirtisi arayan bu salak benliğime huzurlarınızda doya doya sövmek isterim. Her şeyi halletmişim gibi birde durmuş buna takıyorum. Halledilmesi gereken sorunlar listesi yapmam gerekiyor sanırım.


Muhtemelen ilk sırayı kabuslarım alır. Dışarıda bir yerlerde o elini kolunu sallaya sallaya gezen Deri Eldiven'i bulmam gerekiyor. Ardından Mavi Gözlü Kızın yanına gitmem ve yapmadıklarım için beni affetmesini dilemem gerekiyor. Sanırım en çok buna ihtiyacım var. Çok günahım olabilir ama bana göre en ağırı ona karşı işlediğim. Beni affetmesine çok ihtiyacım var.


Ardından -ki üstekini halledince bir sorunum kalmaz ama- vitrinden elbise seçer gibi sevgili seçmeye bir son vermem gerekiyor. O ne ya? Kibar eğlenceli efendi ve tipi fazlasıyla iyi diye biriyle mi birlikte olmam gerek! Şey, tamam bunlar yeterli olabilir de... Ne bileyim bir etkilenme olsa ya. Beni güldürüyor, beni düşünüyor, yardımcı oluyor, yüzüne bakınca insanın içi açılıyor, sarışın ve feci güzel renkli gözleri var, adam gibi adam diye de biriyle birlikte olunmaz di mi? Neyse ben bunu bir daha düşüneyim.


Arkadaşlarım arasında en çok güvendiğim kişi bu şehri terk etmeyi düşünüyor. Ama aynı zamanda beni de terk edeceği kafasına dank etmiyor. Bana sordu ne diyorsun diye sen bilirsin dedim msn'de. Ağlamak üzere olduğumu görmedi en azından. Ardından ağladığımı... Saf maf ama hayatta en değer verdiğim ikinci arkadaşım. Diğerini yedi yıl sonra kaybettiğimi yazmıştım. Onu da kaybetmek istemiyorum. Başka şehire giderse bitmez demeyin. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.


Derslerim var bir de. Deli gibi çalışmam lazımken biz bu sarışın ve ultra güzel gözlere sahip elemanla durmadan dersleri kırıp yemeğe gitmek, kağıt oyunları oynamak vb. aktiviteler gerçekleştirir olduk. İşin kötüsü ben her yere arabayla ulaşım sağladığımdan bazen yeri bulamaya biliyorum sonra geç kalınca alkışlamaya başlıyor. Sabah çok utandım lan!


Ailem var bir de. Aile bağlarımı daha da sıkılaştırdım. Mesela bugün öğleden sonramı ufaklıkla geçirdim. Oyunlar oynadık dans ettik şarkı söyledik... Aileyi hiçbir şeye değişmem.


Tüm bunları düşünmem gerekirken ben durmuş bu aptal kişiyi düşünüyordum. Ve birgün kendime sordum "Ne yapacaksın? Ne yapardın?" Pek farklı bir cevabım yoktu. Her seferinde ne yapacağımı bilirdim. Acı verse de doğru olanı yaparım. Canım istediği kadar yansın, zaman içinde düzelirim elbet. Bu yüzden sarışın ve ultra çekici çocukla beraber olacağım dermişim =)

Küçük karmaşık dünyama geri dönüyorum.

Sevgiler Saygılar.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Ben ve "O"


İlk kez bir kitap karakterinde kendimi gördüm. Okuduğunuz kitaplardaki karakterlere hayran olursunuz değil mi? Güçlü,güzel, her şeyi ve herkesi elde edebilen ve bazen de oldukça sevimli ve sakar tiplerdir bunlar.

Benim karakterim tam tersi. Kendine has yetenekleri var fakat onun dışında güçlü biri değil. Güzel deseniz göreceli. İkimizinde başından aynı olay geçmiş. Korkularımız var. Kendimizi bir şey için delice suçluyoruz. Çok fazla süslenmekten falan hoşlanmıyoruz ama arada bir kaçamak yapmak bize kendimizi harika hissetiriyor. Geceleri rahat rahat uykuya dalamıyoruz. Gerilim romanlarını seviyoruz. Fazlası da var. Hatta en önemlisini bilerek atlıyorum. Birkaç gün kendimi çıplak hissettim. Yazar sanki ruhumu görmüştü. Beni kimsenin avlayamadığı kadar gafil avladı. Belki de bana en büyük kötülüğü ve iyiliği bilmeden bu yazar yaptı. İlk kez kendimi düşünmeye ittim. Size de olmuştur, başımızdan geçen bazı şeyleri sorgulamak istemeyiz. Belki sonuçları korkutur bizi. Neler olduğundan çok neler olabileceği korkutur beni. Ben geçmişi severim. Geleceği değil.
Aslında başka bir adresten alacağım yeni bir blog fikri o kadar kötü görünmüyor gözüme şu sıralar.

İnsanların neyin var diye sormasından rahatsızım.

Kitabın adı ne?

Karakter kim?

Ne yaşadın?

Neden böyle söyledin?

Beni tanıdığını sanan insanlara her zaman demişimdir, "size söylemiyorsam söylemek istemiyorumdur". Yukarıdaki karakterle olan ortak özelliğimi bilen tek bir kişi var hayatta. Ailemden değil. Çocukluk arkadaşım. O akşam bana yardım etmeye çalıştığı için hala minnettarımdır kendisine. Küçük iki bedenin kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü bu. Hala da taşırım. Arkadaşım her zaman fazlasıyla saf olmuştur, bu yüzden onu etkilediğini sanmıyorum. Unutkandır bir de. Belki de bu yüzden ona söyledim.

Bazılarını severim ama kimseye güvenmem.

Sana güveniyorum dediklerim affetsin, dilin kemiği yok. Ve muhtemelen size birkaç konuda her zaman güvenmişimdir. Sadece bu konuda ben kimseye güvenmiyorum.

1 Kasım 2010 Pazartesi

?!?

Çocukken hiç dilimizden düşmez. Hepimiz bir parça ailemizden "nefret" ederiz. Onların yerine başkaları olsun isteriz. Bazen de biz hiç var olmamış olmak isteriz. Tuhaftır, büyüdükçe onlara benzeriz. Annelerimiz gibi davranırız çocuklarımıza, birer babamızın örenği olup çıkıveririz. En kötüsü de gerçekten o nefrete layık olan anne-babalara dönüşür bazıları.

Bu sayfalarda en çok "baba"dan bahsettim. Benim için ayrı bir dünyadır o. Delidir doludur fakat en iyi de onunla anlaşırım. Minyatürü gibiyimdir.

İki hafta içinde duyduğum en güzel söz "Sinirlendiğini hiç görmedim." oldu. Oysa tanıştığımız bir ay boyunca ben çoğunlukla sinirliydim. Kemal'e ağız burun dalmamak için kendiim sakinleştiriyordum. Lola'yı boğazlamamak için derin derin nefesler alıp veriyordum. Gemici'nin ki neydi? Deniz ve Mehtap diyoruz biz onlara. Gemiciyi soruyorlar durmadan. Deniz mesela, benden nefret eder. Bir nedeni de yoktur hani. Sadece önümden geçerken bile gerilir kız. Bende gergince gülümserim. Mehtap desen arkadaşı uğruna dalaşır benle. Bende inat değil mi gülme krizine sokarım bunları sonra her neyse der giderim öyle kalakalırlar işin en heyecanlı yerinde. Sonra grup olarak yapılacak şeyde üç beş akıllı işin içine eder öfkelenirim birkarış suratla giderim birkaç laf sokarım. Sakin kalmak için dışarı çıkarım. Yüzüme çarpan soğuk hava ya da rüzgar beni hep sakinleştirir.

Yine tüm bunlara rağmen benim öfkeli halimi hiç görmediğini söyleyen bir arkadaşım var. Korkuyorum, ya kız çok saf ya ben mimiklerimi kaybettim!