27 Nisan 2010 Salı

Beni tanımak mı? İçeri buyrun.

Hep böyle oluyor!
Birine anlatayım diyorum en ufak söze başlamamda benim için endişeli o gözlerle karşılaşıyorum.
Binlerce cümle dökülüyor.
İyi olacak, merak etme vs vs
Hangisinin garantisi var?
Kimse bilmiyor...

Kendimi ergen sorunlular gibi hissettim. Kimse beni anlamıyor!! diye ciyaklarlar ya işte öyle.
Oysa beni anladıklarını biliyorum. Sorun şu ki birkaç ay önce biri bana hepsi geçecek desin isterdim. Şimdi tek istediğim gerçekleri duymak.

Daha da kötüsü cümleleri yutmamak.
Diyemiyorum kimseye.
Beni hep gülen güldüren o kişi bilsinler.
En kötü öfkeli atar insanı kalayım akıllarda.
Ama acılarımı korkularımı bana bıraksınlar.
Bazen daha doğrusu az önce çok değer verdiğim biri bir süre yanımda olamayacağını söyledi. Ama ihtiyacım olursa ona ulaşmamı söyledi. O kendi sorunları ile boğuşurken ben nasıl ona kendimi söylerim? Bencillik değil mi bu? O kadar sorun sıkıntı arasında bir yenisinide mızmız küçük kzı ortaya atar ha?

Sanırım ben yine iç dünyamda fırtınalar kopartıp dışarıye güneş ışıkları saçacağım.

Bugün M. geldi yanıma anlamış gibiydi. Sorunum olduğunu tabi ki! Kimse bilmez ne olduğunu...

Neyin var dedi tersledim. az kalsın şiddete maruz kalıyordu. Sınırlarımı zorladığında onu pataklamak kendine getirmek istiyorum. Onun yerine kendimi doğay bıraktım. Rüzgar yüzümü yalarken sakinleştim. Leylak kokuları şliğinde yüzümdeki gerginliğin izlerini sildim. ruhumu maskeledim ve oyunuma geri döndüm.
Ve M.ye bir iki çift lafım vardı.

"Beni yaralıyken rahat bırak. Dokunma. Kendi yaramı kendim sararım. Bakarsın son nefesimi veriyorum, yanıma gel. Elimi tut ve her şeyin iyi olacağını o zaman söyle. Ruhumun dansı başladığında yanımda olmak istiyorsan gel. Gerisinde beni benimle bırak."